KÜLTÜR

Sadak Kültürü Örf, Adet ve Gelenekleri

Baraklar kapalı toplum olma özelliğini günümüze kadar sürdürmüş bir topluluktur. Bu nedenle kendilerine özgü kültür ve geleneklerinide aynı ölçüde korumuşlardır.  Türk misafirperverliğini, türk örf ve adetlerini, Orta Asyaya uzanan tüm özellikelerini Barak’ta görmek mümkündür. Baraklar Horasandan Anadoluya oradan da şimdiki yaşadığı yerlere getirdikleri töre ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı kalmasını bilmişlerdir.

 

Barakta Kız İsteme ve Evlenme Adetleri

Barakta kız isteme ve evlenme adetleri, eski Türk adetlerine göre yapılmaktadır. Her ne kadar toplumların modernize olma olayı, burayı da etkilemişse de eski usül genel olarak sürdürülmektedir. Kız ile oğlanın düğünlerde yada tarla ve bahçede birbirlerini görüpte beğenmeleri üzerine üile büyükleri bir araya gelerek bu işi başlatırlar. Tabi burada teklif ve isteme olayı doğal olarak oğlan tarafından gelir. Gelen teklif kızın ailesince değerlendirilir, kızında fikri alınarak olumlu yada olumsuz karşı tarafa bildirilir. Geleneksel kız alma verme olayında, görülen ve adına kalın denilen başlık parası geleneği son yıllarda kalkmış gibi görülmektedir. Esasen başlıkta amaç kız tarfının düğün masraflarına yardımcı olmaktır. Başlık parası hiçbir zaman için bir kazanç yada verilen bir meta karşılğı gibi duşulummeiştir. O günün şartları çerçevesinde kıza çeyiz ve iysi olarak kullanılır. Başlık pasının, kız tarafının kendi ihtiyaçları için kullanılması çevrece yadırğanır, hatta ayıplanır. Düğünler genellikle davul ve zurna ile yapılır. Bu süre eskiden bir hafta olurken şimdik zaman ve parasal mülehazalarla 3 güne indirilmiş olduğu görülmektedir.  Düğünün son gecesinde, erkek ve gelin için ayrı ayrı kına yakma olayı olur. Kına gecesi düğünün önemli bir bölümünü teşkil eder. Gelinin kınasında onu biraz duyğlandırmak ve biraz da ağlatmak için genç kızlar tarafından şu dörtlük söylenir.

Elimi yuduğum arklar,

Belimi verdiğim dutlar,

Aha bindim gidiyorum,

Silip süpürdüğüm yurtlar.

 

Sözleri ve söylenişi ile duygu ve anlam yüklü bu türkü gelini oldukça etkiler ve göz yaşlarını tutamaz. Hatta onun yakınında bulunan diğer kadınlarda aynı şekilde duyğulanarak onlarda gizlice ağlarlar. Gelin için çocukluğunu ve genç kızlağını yaşadığı aile ocağından ayrılmak az da olsa bir burukluk yaratır. Böyle durumlarda insan, en mutlu anında bile hüzünleniyor. Eskiden gelin ata bindirilerk oğlan evine götürülrken günümüzde bu iş için araba kullanılmaktadır. Gelin mahalli kıyafetle donatılır , baş ve yüz kısmına özel bir duvak ve başlık yapılır. Bu başlğa çeşitli renklere boyanmış uzun tavuk tüyleri ve sedef çiçekleri takılarak görkemli bir manzara yaratılır. Şal kumaştan yapılmış “göynek” onun üzerine giydirilmiş fermene denilen bir nevi ceketle özenle hazırlanan gelin, başındaki başlık ve yüzündeki duvakla bütünleşerek bu görkemliliği tamamlar. At üzerinde gelin gibi deyimi işte bu manzarada ifadesini bulur. Gelinin atın üzerinde rahat tutunabilmesi için önüne birde yastık verilir. Gelinin arkasına 67 yaşlarında bir erkek çoğcuğ bindirilir ki inanca göre gelinin ilk çocuğu erkek olsun. Gelin güvenğinin evine yaklaştığı zaman önündeki yastığı bir delikanlı alıp kaçar ve bu yastağı güveğiye teslim eder. Güveğide yastığı getiren ybu şahsa bahşiş verir. Güveği bundan sonra yakın arkadaşları ile birlikte gelin ineceği damın başına çıkar gelinin attan inmesini bekler. Gelin eve gelipte evin kapısı önüne durduğu zaman, güveği tarafından geline ve kalabalığın üzerine şeker ve para saçar. Bu olay güveğinin mutluluğunun bir ifadesidir. Gelin attan inmezden önce kayınbaba yada kaynana tarafından ona bir hediye sözü verilir. Bu bir koyun, bir altın, yada eş değer bir hediye olabilir. Bu hediyeye de “üzengilik” denir. Bundan sonra gelin attan iner ve kendisi için yere açılmış döşeğin üzerine oturur. Eğer gelin köy aşırı başka bir yere gidiyorsa yolda toplanan kadınlar, gelin alayını durdurup geline bakarlar ve ayrıca geçeceği yerlerden erkeklerde düğün alıyında bahşiş kabilinden yol hakkı alırlar. Bütün bu işler yapıldıktan sonra, sıra yerlere serilen serğiler üzerine oturarak gelecek yemeği beklerler. Ancak yemekten önce oğlan tarafına yardım amacıyla para toplanır. Bu genellikle düğün masrafına katkı, yapmak için yapılır. Katılan herkes düğün sahibine yakınlığı derecesinde ve mali durumuna göre para yardımında bulunur. Bu para toplama olayına”Şabaş”denilir. Bundan sonra yemek servisi yapılarak misafirlere ikramda bulunulur.

            KINA GECESİ

Kına gecesi adeti,bütün Türklerde olduğu gibi,Barak insanı için de vazgeçilmez bir düğün geleneği adetidir.Kına gecesi diye zifaf gecesinden evvelki geceye denir.Güveğin kınasını gençler ve gelinin kınasını yetişkin kızlar yakarlar.Kına ekeğin yalnız sağ eline gelinin ise elleri ile beraber ayaklarına yakılır.

           

            ERKEK KINA GECESİ

Kınası yakılacak yere güveği götürürlürken manilerle götürülür.Kına yakılmazdan önce güveği önce evliler yanlarında tutarlar.Bekarların güveği alarak kınasını yakabilmeleri için evlilerin isteklerinin yerine getirilmesi ve arzularının tatmin edilmesi usuldandır.Mesela; evliler her gençten ayrı ayrı birer türkü yahud tek tek kalkarak oynamalarını isterler.Bu onların arzularına bağlıdır;bunları hic istemezler de birer kurban isterler.Daha bunlardan horoz gibi ötmek,köpek gibi havlamak, eşek gibi anırmak, isteniyorsa bunlara da itiraz edilmez, yapılır.Yapılmazsa kınayı evlilerin yakacağı ilan edilir.bu ise gençler için çok ayıptır.Evlilerin rızası alındıktan sonra yine kına yakacakları adamları da secerler,bu gençler güveği alarak kınasını yakarlar, kına yakılırken de keza koşmalar, türküler,maniler söylenir.

           

            KADIN KINA GECESİ

Güveğinin kınası yakılırken gülüşmeler eğlenceler ve bir türlü komiklikler yapılırken gelin evinde biraz oynandıktan sonda sanki bir matem kurulur,ağıt ve fiğanlar başlar.Tabii bu ağlamalar gelişi güzel değil bir merasime tabidir.

            Evvela geline banyo yaptırılır.Banyo yapılırken gelinin sevdiği ve ahbabı olan genc ve yetişkin kızlar etrafında bir halka teşkil ederler.Bu kızlardan birisi üzerine su döker,başka biriside sabun sürerek yıkamaya başlarlar.Diğer kızlar gelinin üzerine doğru eğilerek tatlı acıklı bir ahenkle şu aşağıya yazdığımız(Yakı) türkülerini söylerler.Gelin ve geride duran bütün kadınlar da hep bir ağızdan ağlaşırlar.

 

KINA TÜRKÜLERİ

           

Altına attılar ağır cecimi

Boynuna taktılar yağlı sicimi

Tezin ağlatmayın gelin bacımı

Ağlama kız gelin yazın bu imiş

 

Şu dağın ardına duman mı durdu

Pabucunun içine yılan mı girdi

Ammin uşağına kıran mı girdi

Ağlama kız gelin yazın bu imiş

 

Şu dağın ardında bir kuşum kaldı

Kergahlar üstünde nakışım kaldı.

Bacısı güzelden bir eşim kaldı

Ağlama kız gelin yazın bu imiş

 

Eliyin kınası çamurdan mı ola

Gözüyün sürmesi kömürden mi ola

Anayın yüreği demirden mi ola

Ağlama kız gelin yazın bu imiş

 

Şu dağın ardında ekerler küncü

Ekerler biçerler severler genci

Genç bana göndermiş ayva turuncu

Ağlama kız gelin yazın bu imiş

Şu dağın ardında bir kuş olaydım

Kergahlar içinde nakış olaydım

Gelene gidene bir eş olaydım

Ağlama kız gelin yazın bu imiş

 

Şu dağın ardında üç ağaç incir

Elinde kelepçek boynunda zincir

Sıkma kelepçeği kollarım incir

Ağlama kız gelin yazın bu imiş

 

Annem seni has dağında haslamış

Zülfünü gül dalında ıslamış

Annen deni iller için beslemiş

Ağlama kız gelin yazın bu imiş

 

Bir dof atlı çıktı cerit ilinden

Yürek doldu geldi garbi yelinden

Bir tas su istemezdim zem zem gölünden

Sular bulanık içilmez oldu

 

Anadan babadan geçilmez oldu

Ağlama kız gelin yazın bu imiş

 

Yukarıda yakılan (ağıtlar) söylenirken kızların yanında ihtiyarca bir kadın bulunur “darısı sizlere... Bahtınız açık olsun... ve akbahtlı olasınız” diye dua eder.Bu yakılar aynı zamanda kına yakılırken de söylenir.Kınanın yakılması için gelinin kardeşine, amcasına, annesine, küçük hemşiresine verilecek yol ve yordamın tamamen sağlanması şarttır.Yoksa kına yakılamaz, ta ki gelinin velisinden ruhsat gelinceye kadar beklenir.

 

GÜVEĞİN DONATILMASI

Gelinin indirilmesinden ve düğün yemeğinden sonra güveğinin donanması işine gelinirki bu genellikle akşamüzeri yapılır.Güveğinin arkadaşları taplanarak düğün son perdesi olan güveğin donatılması işini yine davul zurna eşliğinde oyun ve türkülerle yaparlar.Bu bölümde güveği özenle traş edilir,yani giysileri  bir tepsi içerisinde getirilir ve yine yapılan şenlikler eşliğinde ona giydirilir yani donanır.Bu donanma işi geve saat 8-9 a kadar sürür.Bütün bunlardan sonra güveği, türkü oyun ve şenlikler eşliğinde bir kalabalık tarafından yeni evine getirilerek gelinin yanına indirilir.Böylece günlerce süren düğün ve eğlence mutlu bir sonla noktalanmış olur.

 

CENAZE ADETLERİ

Hayat madalyonun iki yüzü gibidir.Bir yanı iyi ve tatlı, diğeri iske acı ve hüzün dolu.Yani hayat sevincin mutlulğun acı ve hüznün bir yumağıdır.İnsan oğlu yaşamın penceresinden bunları hep görür durur.Ancak yaşam herşeye rağmen devam eder.Evet sözü Barak’ta cenaze adetlerine getirmek istiyorum.

Ölümün çaresizliğine yenik düşen insanoğlu, teselliyi inanç ve adetler üzerine kurdukları geleneklerde aramışlardır.Barak’ ta bu gelenek İslam inancı üçerine kurulmuş fakat kendilerine özgü cenaze ve defin adetleri vardır.Doğaldır ki, bir yakının, bir dostun ya da bir tanıdığın ölümü herkesi sonsuz acı ve kedere gark eder. Bu acı ve duyulan üzüntü ağlama ve ağıt şeklinde tezahür eder.Ölünün yakını kadınlar dövünme saçlarını yolma ve kan çıkıncaya kadar yüzlerine tırnaklarını çizerler.Yanık sesli bazı kadınlar ağıt şeklinde türkü yakadak herkesi ağlatırlar.Ölünün naaşı etrafında halka atarak oturan mkadınlar, venazenin kalkmasına kadar bu çırpınma ve ağlamalarını sürdürürler.Son derece üzgün görünen erkekler ise gözyaşlarını içlerine akıtırlar.Ölüm haberi tüm yakınlara ve tanıdarlara en seri vasıtalarla ulaştırılır.Haberi duyan akraba ve dostları da aynı şekilde en seri yolla ölü evine ulaşırlar.Bir yandanda defin için gerekli hazırlıklar yapılır.Yıkama ve kefinleme işi tamamlandıktan sonra tabut eller ve omuzlar üzerinde mezarlığa götürülür.Burada hazırlanan mezara aynı usüllerle bırakılarak üstü tümsek oluncaya kadar topraklanır.Defin işine katılanların ölünün mezarına kürekle toprak atması bir saygı ve dostluğun ifadesi olarak telakki edilir.Defin işinden sonra ölünün yakınları bir yana çekilerek cenazeye katılanların başsağlığı dileklerini kabul ederler.Kalabalık bu sırada topluca köye döner.Dışarıdan gelenler için yemekler hazırlanır.Her ev yeterince misafirini alarak hazırladığı yemeği onlara ikram eder.Genellikle ölü evinin dışında her ailenin böyle yemek yapma geleneği vardır.Yine böyle yemekler için mutlaka bir koyun ya da kuzu kesmek gereklidir.Ölü evi halkı için diğer evlerden yapılmış yemekler getirilerek ölünün yakınlarının yemek yemeleri sağlanmış olur.Sonraki günlerde bir hafta ya da 10 gün süre ile ölü evine taziyeye gelinir ki buna ”yas yerine gitme”  ve “hatır alma”  denir.Yas yerine gelenler ölü evine yardım kabilinde bir şeyler getirirler.Bu muhtelif gıda maddeleri olabileceği gibi bir koyun yada kuzu olabilir.Taziye boyunca gelenlere yemek verilir, ayrıca çay ve acı kahve ikram edilir.Barak’ta hangi amaçla olursa olsun misafir durumunda olan kişilere ikram ve hürmet etmek en büyük gelenektir.En acılı günlerinde bile insanlar acılarını yüreklerine gömerek, misafirleri ile yakından ilgilenip, hürmet ve saygı gösterirler.                                             

Ölenin elbise ve ayakkabısı köyün dışında fakir kişilere verilir.Yedi gün sonda ölünün canı için tuz dağıtılır.Kırkıncı gününde mevlit okutulur.Üç ay sonra da yine ölünün canı için helva dağıtılır.Bir yıl sonra da kurban kesmek adettir.Bayramda da mezarlık ziyaretleri yapılır.

 

  

BARAK YÖRESİNDE GİYİM

Barak’ta eskiden kadın ve erkeklerin geleneksel giyim tarzları ve kullandıkları giysiler vardır.Ancak son yıllarda bu eski giyim geleneğinin büyük ölçüde değiştiğini görüyoruz.Eski giyim tarzını günümüzde artık belirli ve özel günlerde giyilmektedir.

ERKEK GİYSİLERİ

Önceleri erkekler başlarında fes onun üzerine “ahmediye” denilen bir nevi başörtüsü sararlardı.Durumu zengin olanlar ise ipekli Trabulus bağlarlardı.Uzun entari tipi fistan giyilir bunun altında da beyz bezden dikilmiş şalvar tipi bir giysi olurdu.Kışın ve özellikle çalışırken aba giymek bir gelenekti.Aba daha sonraları bir çeşit iş öynüğü şekline dönüştü.Ayağa yemeni giyilirdi.Bugün için çdğunlukla pantlon,şalvar ve ceket giyilir.İleri yaştakiler başlarına şapka takar ancak yeni nesilin şapka vurma geleneği yoktur.

 

KADIN GİYSİLERİ

Barak’ta kadınların başları iki baş örtüsüyle bağlanır.Birinci örtüye baş ve boyun kısmı kapatılırken ikinci örtü bunun üzerine bir şerit gibi bağlanır ki  buna “alın ya da baş bağlama” denilir.Geleneksel Barak kadın giysi tarzı üçetektir.Bu kıyafet adından anlaşılacağı üzere üç parçadan oluşur.Alta uzun bir entari buna “Köynek”  denilir.Onun üzerinde dilimli parçalardan ibaret “zubun” vardır.En üstte “fermene” giyilir.Bunların üzerine de belden bağlama ve bir dikdörtgen olan bir önlük vardır.Ayrıca don anlamına gelen uzun ve geniş diz donu giyilir.Ayağa sarı papuç giymek yine gelenektir.Barak kadınlarının güzel ve düzgün giyimleri bayram ve düğünlerde daha çok görülür

 
EDİTÖR GİRİŞİ
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
SAAT
 



More Cool Stuff At POQbum.com

Mustafa Kemal ATATÜRK
 



"Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek."


"Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir."


"Tanrı nasip eder, ömrüm vefa ederse; Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya'yı Türkiye hudutları içine katacağım" "İstanbul'da çıkan bir gazeteyi Kaşgar'da ki Türk de anlayacaktır."


"Türkiye Türklerindir."


"Kanını taşıyandan başkasına inanma!"


"Dünya yüzünde, Türk'ten daha büyük,ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir."


"Bir gün, ressamlar Türk'ün simasını kaybederlerse, yıldırımı alsınlar, yapıversinler."


"Milli benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avı olacaklardır."


"Türk'lerin yaşadıkları her yer misak-ı milli hudutları içindedir."


"Hayattaki yegane üstünlüğüm, Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin."


"Biz doğrudan doğruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur."


"Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir."


"Türk budur: Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir."


"İslamiyet'i ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir."


"Eğer bende bazı fevkaladelikler görüyor, buluyorsanız bunları sadece ve yanlız Türk olmama, Türklüğüme bağlayınız."


"İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya ASLA müsaade, müsamaha etmezler."


"Ülkeniz sizindir, Türklerindir. Bu ülke, tarihte Türk'tü bugün de Türk tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır."


"Ülkeniz sizindir, Türklerindir. Bu ülke, tarihte Türk'tü bugün de Türk tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır."


"Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir."


"Türk aydınları için Batı'nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez."


"Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, herşeyden evvel Türkiye'nin istikbaline, kendi benliğine, millî an'anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir."


"Türkiye bir maymun değildir ve hiç bir milleti de taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne de Batılılaşacaktır; o sadece özleşecektir."


"Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur."


"Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır."


"Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur."


"Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni özelliği ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır."


"Kanını taşıyandan başkasına inanma!"


Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bay­rağı lekelemeyin, kirletmeyin yeredüşür­meyin.


Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz.


NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!






GAZETELER
 

Hurriyet.www.gazetealemi.com Zaman www.gazetealemi.com Radikal www.gazetealemi.com Milliyet www.gazetealemi.com Bugun www.gazetealemi.com Turkiye www.gazetealemi.com Vatan www.gazetealemi.com Sabah www.gazetealemi.com Yeni Safak www.gazetealemi.com

VE BEN...
 
cemal yilmaz cemalyilmaz@cilginturk.gen.tr

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol